22 Aralık 2009 Salı

Çıplaklığı Medeniyet Sanan Gerçek Yobazlar



günümüz türkiye'sinde yobaz kelimesinin birden çok anlama geldiğini söylememe gerek yok sanırım. bu nedenle de 'yobaz' kelimesi üzerinde durarak kelimeyi asıl manasına doğru taşımaya çalışalım bakalım.

bir takım insanların işlerini, güçlerini, zevk aldıkları şeyleri, ilgilendikleri meşgaleleri bir yana bırakıp yine bir takım insanın dış görünüşüne fena halde taktığını görüyoruz. sanki tüm dertler bitmiş, sıkıntılar sona ermiş de iş sadece insanların dış görünüşüne saldırmaya kalmış. yahu bu hakkın hiç bir zaman varolmaması gerekir ya, burası türkiye işte.

şimdi yobaz kelimesi bir takım insanlarca; örtünen, kendi değerlerini muhafaza eden insanlara ithafen kullanılır. hatta yobaz kelimesi bazı betimlemelerin yanında iltifat gibi kalabilir. nedir bunlar?. 'örümcek kafa, kara fatma, öcü' gibi. oysa ki yobaz olmak kılık kıyafetin getirilerinden kaynaklanan bir şey değildir.

buna karşı argüman olarak da örtünmeyen insanların yobaz olmadığı düşüncesidir. örtü takmayan insan mutlak olarak ilericidir görüşü, mini etek giyen insanların moderniteyi ruhlarına empoze ederek yaşadığı, platin sarısı saçlı kadınların ordinaryus edası ile sosyolojik olaylara yaklaştığıdır. ancak ortada büyük bir yanılsamanın dışında realitenin incelen halatının da koptuğunu gözlemleyebiliriz. kapalı ise yobaz açık ise ilericidir gibi bir argüman hangi sağlıklı düşüncenin ürünüdür anlamakta sıkıntı çekiyorum.

" Medeniyet dediğin açmaksa bedeni, desenize hayvanlar sizden medeni"

mehmet akif ersoy.

Dövmeli Kadınların Kolay Ulaşılabilir Olması




vücudunun her hangi bir bölgesinde kalıcı dövme bulunan kadınların kolay ulaşılabilir olması durumudur. dövme yaptıran insan mazoşisttir, aynı percing taktıran ya da çehresinde anüs deliği gibi görünen tünelli insanların olduğu gibi. kendisine kalıcı bir şeyi acı çektirterek uygulattıran kadın kolay ulaşılabilir bir kadındır.

modern toplumların gitgide daha da özgür olmaları uğruna ödün verdiği şeyler kadınları kolay ulaşulabilir hale getirmiştir. mesela dövmeli bir kadının dövmesini teşhir etmesi erkeklerin libidosunun tavan yapmasına neden olabilir. dövmeli kadınların mazoşist olduğundan bahsettik, aynı şekilde çeşitli pearcing kombinasyonları ile ortalıklarda fink atan hatunlarda. mazoşist kadınlar kolay ulaşılabilir kadınlardır. iki kelime marjinallikten dem vurmanın yeterli geldiği, açıkça her sohbete girip sohbeti usul usul kendisinin ulaşılmasına çekerek bu savın gerçekliğini kendinizde görebilirsiniz. ayrıca dövmeli modern kadınların çoğu bekardır ve tek eşliliğe karşıdır. bu durumda da kendileri bir kişiye sabitlenmemiş olup ulaşılma konusunda kendi önüne bir set çekmemiştir.

daha çok popüler eğlence ortamlarında kendilerine sıklıkla rastlanır. kolay dediysekte şam'da kayısı kıvamında değildir. kanal yaparken ortak bir noktanın yakalanması elzemdir.

Hayatında Bayram Namazına Gitmemiş Asosyal Bünye

toplanıp guruplanma adına hiç bir faaliyet göstermeyip, küçükken ailesinin de etkisi ile camii'ye götürülmeyen, küçükken sosyallik tohumlarının içine ekilmediğinden kelli asosyalliği kendi şahsına münasip görmeyen kişilerdir. camii'nin sosyalleşme aracı olduğunun farkına varamamış insanların büyüdüklerinde bayram namazlarını ''garip'' bir şeymiş gibi gösterme çabalarını da küçükken yaşamış olduğu o asimilasyona bağlamak mümkündür diyebiliriz.

21. yüzyılda teknolojinin aslında insanları bir birine yaklaştırdığını düşünen zavallı insanların, eskiden kalma, gelenek ve örflerimiz olan, sosyalleşmek için bin küsür yıldır yapılan, kaynaşmış toplumların olmazsa olmazı sayabileceğimiz bir cemiileşme hareketinin dışında kaldığını da söylemek mümkündür.

alnı secdeye değmemiş insanların, camii havası alıp o havayı ciğerlerine dolduramamış ademoğullarının sosyal olduğunu kimse söyleyemez. camii ve namaz rab'a itaatten çok insanların kendi aralarında ki bağlarını ve ilişkilerini geliştirmeleri adına farz kılınmıştır. islam teolojisi ve öğretisinde de her farzın aslında sosyolojik bir önemi bulunmakla beraber, insan metabolizmasına ve ruh sağlığına zarar verecek hiç bir zorlamanın olmadığını da belirtmek gerekir. uzun uzadıya yazılar yazarak, çamur at izi kalsıncılık yapmak bu asosyal hareketin en belirgin özelliklerindendir.

Emmenez Moi


Charles Aznavur şarkısı...





öneminin ve sıkıntısının belimi büktüğü rıhtımlara doğru
geliyorlar; karınlar meyvalarla ağırlaşmış,
gemiler

dünyanın bir ucundan geliyorlar
yanlarında serseri fikirleri ile beraber
mavi göğün yansıması, serap bu
yerde sürüklenen pahalı bir koku
bilinmeyen ülkelerden
ve neredeyse çıplak yaşadığımız
ebedi bir yaz
plajlarda

tanınmayan bir ben, tüm hayatı boyunca
kutup yıldızına
kıyıdan getirdiğim sularla külrenginin yüzünü yıkamak istiyorum

götürün beni sonuna dünyanın
götürün beni mucizeler ülkesine
öyle gözüküyor ki sefalet
güneşten daha az yorucu

barda gün batarken
denizcilerle beraber
kadınlardan ve aşktan konuşuluyor
elde bir bardak..

nesne kavramımı kaybediyorum
aniden fikirlerim
uyandırıp kaldırıyorlar beni
mükemmel bir yaz
kumsalların üstünde

ki orada görüyorum kollarıma alırken
deliye benzeyen aşkı
benim önümde kısa
ve asılıyorum
hayallerimin boynundanü

barlar kapandığında
denizciler gemilerine dönerken
ben halen sabaha kadar hayal ediyorum
limanda ayakta

götürün beni sonuna dünyanın
götürün beni mucizeler ülkesine
öyle gözüküyor ki sefalet
güneşten daha az yorucu

güzel bir gün, çatırdayan bir yelkenlininden
köprünün üstündeki kozaya kadar
gitmek için çalışıyorum
bir kömür ambarında

yol alırken, bana yol gösteren küçüklük hayallerim
uzaklardaki adalardan
hiç bir şeyin önemi yok orada
yaşamaktan başka

kızların bitkinleşip solduğu
kalplerinizde kaçırdığınız
saçlarını örerlerken dedikleri
sarhoş eden
çiçeklerden kolyeler üzerine

kaçıyordum buralardan geçmişimi bırakarak
hiç pişmanlık olmadan yanımda
çantam olmadan, ve özgür kalmış bir renk
yüksek sesle bir şarkı dilimde

götürün beni sonuna dünyanın
götürün beni mucizeler ülkesine
öyle gözüküyor ki sefalet
güneşten daha az yorucu..

Bir İnsanın Ölümüne Sevinecek Kadar Şerefsiz Olmak


son bir kaç yılda oldukça fazla tezahürlerine rastladığımız acı bir gerçek. ideolojik bakımdan ayırt edilmeksizin, ölen kişinin ardından sevinç çığlıkları atılmasının insanı ne kadar şerefsiz yaptığının bir kanıtı olsa gerek. hrant dink, uğur mumcu, alparslan türkeş. bakın bunlar farklı farklı ideolojilerin insanları. bu insanların ölümünün ardından üzülmemek anlayışla karşılanabilir. ideolojik anlamda bir insanın yaptığı geçmiş zamanlı eylemleri desteklemiyor, ve hatta onlara ekseriyetle karşı geliyor olabilirsiniz. ancak bu durum o kişinin ölümünden sonra halay çekileceği anlamını taşımaz. üzülmemek, kederlenmemek, hiçbir şey ifade etmemesi ayrı şey, ölümünden sonra ya da ölümü netleşmemişken ölmesini dilemek,öldü ise sevinç çığlıkları atmak insanın kensini sahip olduğu sıfatlardan uzaklaştırıp onu bir hayvandan ayırt etmemizi sağlayan yetilerinden tamamen uzaklaştırır.

görüyoruz bir kaç gündür. kendisini hümanist, sütten çıkmış akkaşık zanneden bazı sol mihraklar muhsin yazıcıoğlu'nun geçirdiği talihsiz kazadan sonra farklı farklı densizliği ön plana çıkaran beyanatlarda bulunuyorlar. bunlar insani sıfatlarını evinin tozlu raflarına kaldırmış insan görünümlü varlıkların kalpizlik monotonluğunda ürettikleri talihsiz davranışlardır. nasıl ki hiç tanımadıkları, agos'u, hrant dink'i hiç duymadan, hakkında hiç bir fikre sahip değillerken sırf marjinal görünmek ve aydın geçinebilmek için meydanları doldurup ''hrantız dinkiz'' ''ermeniyiz'' sululuğuna gidiyorlarsa, aynı şekilde bu gün, hakkında hiç bir fikre sahip olmadıkları bir siyesi simgenin arkasından mesnetsiz iddialarla ona karalama kampanyası yapmakta bir beis görmüyorlar. türklüğün aşağılandığı, modern zaman özentileri bazı örümcek kafalı ulusalcıların batı özentiliğine giderek örf ve adetlerinden uzaklaşarak kendi milletini hakir görüp aşağıladığı enteresan bir zaman içersinde, gençliğinde yaptığı münferit hatalardan dolayı, şu an sadece saygıyı hakeden bir insanın ölüm haberinin akabinde yapılan talihsiz açıklamalar inanın kendine insan gözü ile bakan kişilerin şerefsizliğinden başka bir şey değildir.

21 Aralık 2009 Pazartesi

Dışkı Adamın Market Hikayesi


deneylerime göre tek başına dayak yemek zorunda kalmaktan daha da zor bir durumdur eski sevgilinin ağzına vermek... evde, yarısına kadar geldiğim şiirimi tamamlarken birden elimin uzandığı kasenin boş olduğunu farkettim. içinde bir bok yoktu gerçi. parasızım olm ne zamandır çalışmıyorum. içi boş kaselerle boş soğuk bardakları dudaklarıma değdirmekle kendimi avutup şiirlerimi yazıyorum. antoloji'de yayımlıyor, dalgama bakıyor, öldükten sonra “üfff şok güzel bir yazarmış, şairmiş” demelerini hayal ederek ereksiyon oluyorum. bu ereksiyon tabii ki ruhsal manada bir ereksiyon....

karnım çok acıkmıştı. günlerdir, aylardır yemek yemiyordum. Çekirdek, fındık fıstık kabuğu üfeliyor; onları suda ıslatıp yutuyordum. arada bir de şevket amcanın güvercinlere attığı yemleri kuşların önünden; kavga bela, gaga darbelerine aldırış etmeden; alıyordum. yavşaklar beni bir keresinde yumurtalarını çalarken yakaladılar. gözümü oydu bi tanesi. pezevenk... param olunca sapan alıp inşaattan tel büküp ananı sikicem... deşicem karnını, hıncım var... gulululuymuş, hain acımasız ayrodinamikçi piç...


neyse, umutlar tükeniyordu yavaş yavaş. adidas marka ayakkabının yan komuşuların kapısının önünde duran cannnnlı halini görene kadar. başımın üstünde yanan lambaları söndürdüm hemen. ekonomi devri malum. öğretmediler mi lan size hiç dallamalar..

aldım adi'leri. annemin terliğini giydim tabii. parmaklarım ucundan çıkmadı. yaa şaşırdınız di mi ibneler.. annemin terlikleri sabo olum. delikli beyazlarlardan. salak mı olm annem, kışın da giyiyor kadıncağız...

pijamam vardı üstümde. adidas, yeşil çizgili. çakma ama. 10 lira demişti adam. Pazarlık yaptım 2,26 TL’ye versin diye. sonra kavga ettik onun içindeki atleti pantolonun üzerine çıkıp her yeri kızarana kadar. sonra “allah belaaanı virsin al lan para neyim istemiyom” deyip başından kovmuştu beni. işte o aşortman vardı üstümde. osuruktan kıç kısmı kahverengi olmuş, nitrik asit orasını inceltmiş. umrumda olmadı ama. ayağımda sabolar, kıçımda yeşil adidaslarım (çakma)..

yolda yürüyorum, bizim tikky cengiz abiyi gördüm. “hoop abi naber yaaa”..”iyi kardeşim senden ne haber”...

diye karşılık verdi.. heheh oltaya düşmüştü !! ^'+'^+'^+'^


“idare eder yaa abi. ne dicem, geçen bizim aşağı katta oturan ağma bir arkadaşım var, güzellik olsun diye ona bir ayakkabı aldım adidas'tan. çocuğa küçük gelmiş, amına koymuş ayaklarının. yazık söylememiş bizlere de, gücenmiş. yüzündeki limon kıvamından anladım ayaklarını sıktığını”

“eeee” dedi cengiz abi..

“işte kullanıldığı için geri de iade edemiyoruz ürünü” dedim ve ekledim “abi bu ayakkabı tam sana göre, 20 liraya veririm valla, hem köre de bişeler alırız haa sevaba girersin” ....

“lan göt” dedi ve ekledi “geri iade denmez ona, kırmim ağzını burnunu hanzo, anlatım bozukluğu o, iade zaten geri vermektir” dedi. utancımdan kırmızı oldum. sonra pembe, ve sonra düzeldim...

“hadi lan alayım bari. sevap kazanalım bi kere de amına koyyim” dedi. hay allah razı olasıca. 20 lirayı aldım ondan. doğru migros yolunu tuttum...

içeri girdim ve “selamun aleykum” dedim. cins cins bakan kasiyer cocuğa nah işaret yaptıktan sonra reyonları dolaşmaya başladım..


bir de ne göreyim!!!!! patates soğan reyonu. çok severim. patates soyarken kendimi muntazam bir hayal deryasının içinde hissederim. aynı şekilde soğanda da öyle olurum. kokteyl sonrası bir kadının abiye kıyafetlerini çıkarıp cücüğüne ulaşmak gibi. hemen aldım bir poşet ve başladım patates soğan doldurmaya. o esnada çok sevdiğim kedi maması reyonunu fark ettim. çok severim. kedi maması yemediğim günler kendimi eksik hissederim..

topuk sesleri uzaktan kulağımı cırmalıyordu. Bebek sesinden sonra en sevmediğim ses!!

Kadın ökçelerinin yere teması ile çıkan ses kalabalığı. Çok gereksiz bence...

Küt küt küt tak tuk çat pat.....


Kafamı kaldırdım.. amanın, o da ne ... eski sevgilim lan bu. Yanında da yaşlı bir adam. “vay godoş” dedim...

Çıtırı almış keyfine bakıyor. Ama migros’tan da alışveriş yapmayı ihmal etmiyor. Arkalarında genç bir adam daha. “o kim lan” der gibi baktım, “sana ne lan çük” der gibi baktı. Bi daha da bakmadım çünkü italyanca küfür etmiştim ona... anlamadı. Siklemedim ve siktiroldum gittim...

Doğa olayları beni derinden etkiler. 17 ağustosta çok üzülmüştüm yaşanan olaylara. Arkadaşlarım kaftiye çıksa da benim gönlüm razı olmadı. Çok pis kavga etmiştim onlarla. Götlerdi...

Zelzele oldu biz marketteyken. Yaşlı insanlar ölümden çok daha fazla korkarlar. Nedendir bilmem ama kendilerini ölüme daha yakın hissettikleri için olabilir. Arkasında duran hafif kumral, uzun boylu, jilet gibi giyimli adam; yaşlı adam nereye giderse tekerlekli sepeti peşinden sürüyordu neşeli bir filistinli çocuk edasıyla. Gözleri boncuk gibiydi piç kurusunun. Haribo almıştı çünkü kendisine paket paket.......

Zelzele yaşlı adamı çok korkutmuş olacak ki adam birden dışarı kaçtı “allaaaah” diye kükreyerek sadri yıldız gibi. Arkasından sadık dostu olan koruması da... tuvalete bile peşinden girer ibrik tutarmış. Biraz sonra eski sevgilim söyledi...topuklarına sıctığım....


market boşalmıştı erkenden benimle ters orantılı bir şekilde. kimse kalmamıştı o koca markette eski sevgilimin gözlerinin içinde yaşattığı ben dışında. Tabii ben ve o da vardı olm..

Fenerbahçe CHP Benzerliği


iki farklı kulvar, iki farklı amaç. ama ikisinde de gözle görülür bir basiretsizlik ve benzerlikler silsilesinin gözle görülür olmasıdır.

malumumuz türkiye'de siyasi oluşumları desteklemek aynı futbol takımı desteklemeye benzer. bir partinin kurultayına katılmakla stada gidip maç izleme arasında çok fazla bir fark yoktur ülkemizde. aynı şekilde siyasetin ve futbolun en ateşli tartışıldığı yerler kahvehaneler, kıraathaneler ve kültür seviyesinin düşük olduğu yerlerdir. hem de bu tartışmalar müthiş düzeysizlikler içinde yapılır.

bilindiği üzere tüm ülkelerde de olduğu gibi bizim ülkemizde de halk tabakalaşmış ve bu tabakalaşma kendi içinde dinamiklerini meydana getirmiştir. toplum dengeleri kendi içinde bir elit tabaka bir de alt [yani, orta ve alt tabaka] meydana getirmiştir. bu iki farklı toplum dengelerinin sevdikleri, ilgilendikleri, sempati duydukları şeyler birbirlerinden farklıdır. topluma hitap eden, onların ihtiyaçlarına karşılık vermeye çalışan tüm kurumlarda bu bağlamda nabza göre şerbet vermekte geri durmamış ihtiyaç sahiplerine statülerine göre hizmetler sunmuştur.

şimdi iki kurum arasındaki kesişme noktalarını ele almak gerekirse;

fenerbahçe'nin türkiye'deki konumu juventus'un italya'daki konumu ile aynı paraleldedir. yani fenerbahçe chp gibi sadece elit tabakayı hedef almış, halka kendini indirgemeden belirli bir düzey yakalamanın peşine düşerek tüm topluma kucak açmayı elinin tersi ile bir kenara itmiştir.

fenerbahçe'nin yöneticileri de aynı chp'nin yöneticileri gibi basiretsiz, halkın tamamı tarafından benimsenmemiş, sevilmese dahi saygı bile duyulmamış kişilerdir.

fenerbahçe'nin kadıköy'de galatasaray'a yenilmemesi chp'nin kalesi olan izmir'i akp'ye vermemesi ile eşdeğerdir. chp'nin tüm belediyeleri kaybedip izmir'i aldıktan sonra ''hehe nasıl koyduk çucuuu'' demesi ile fenerbahçe'nin şükrü saraçoğlu'unda galatasaray'ı malup ettikten sonraki halet-i ruhiye ile benzerlik gösterir. yani odak haline getirilen bir başarının arkasına gizlenip sadece onunla övünmeyi bir başarı hikayesi gibi sunmaları büyük benzerlik örneğidir.

4 Aralık 2009 Cuma

Yaş Kemale Erdikçe Rehberde Degisen İsimler


aslında yaşın kemale ermesi ile doğru orantılı olarak cep telefonu rehberinde ki eşin dostun isminin bir şekilde değişmesidir. nasıl olur, ne gibi gelişir, nasıl zuhur eder hep beraber bakıcaz.

kendimizden yola çıktığımızda sonucunun doğruluğuna varabileceğimiz bir gerçektir bu. efendim cep telefonları icat olup ülkemize geldiğinde ben henüz orta okulda falandım. eşşek kadar siemens, motorola telefonlar. hani birisine şaka yaparken kazara elinden kaçırsan allah muhafaza katil zanlısı olarak kendini adliyede, savcılkta bulursun. boyutları o derece büyük. neyse ki o dönemde cep telefonu oldukça lüks bir şey. sonra tabii tabiatıyla yayıldı. hepimizin cebine girmesi yine o dönemlere denk geldi. hızla yayılan ve gün geçtikçe hızlanan, ivme kazanan bir teknolojiden bahsediyoruz.

cep telefonlarının artık hayatımızda çok önemli bir yere gelmeye başladığı o dönemde, öğrenci ve yaşı itibari ile küçük olan herkes arkadaşlarını garip garip isimlerle telefon rehberlerine taşımaya başladılar.

düşünün ki radak orta son öğrencisi;

[rehber]

- ado (klasik adem kısaltması)
- apo (klasik apo kısaltması)
- arıza kemal (sınıfın arsız çocuğu)
- air bag gizem (göğüsleri babında)
- bıyıklı burcu (burcu ların birden fazla olduğunu düşünürsek bıyıklı olanı bu şekilde tanımlayabiliriz)
- doğuştan süveterli (muhtemelen kıl sorunu olan bir kimse)
- sidikli emel (henüz evrimini tamamlamamış, ergenliğe sonradan adım atmış sünepe kız)
.....
.....
.....

şimdi böyle uzanan bir liste. bakın nasıl bir calllist'e sahipmişiz. tamamen kendi muhabbet ölçülerimiz içinde, daha cıvık ama samimi, kimin ne olduğu daha isminden belli olabilen, kişinin nasıl birisi olduğunu anlamak için kayıtlı ismine bakılmasının yeterli olduğu bir gerçekti. orta okul bitti ve sıra liseye geldi. kız ya da erkeğin daha fazla kimlik arayışına girdiği, kendine mutlaka birilerini örnek alarak hayatına yön vermek istediği bir dönem. bu arada bir çok çelişkinin de beraberinde geldiği, insanı ikilemlerde bırakan bir çağ. deli çağ.

burada tabii ki duygular biraz daha yoğunlaşıyor. kayıtlı isimler yavaş yavaş format değiştirmeye başlıyor. duygusal yoğunluğun daha fazla olduğunu söylediğimiz bir dönemde bu duygusal tepkimeler isimlerin kaydedilmesinde de karşımıza çıkıyor.

düşünün ki radak lise iki öğrencisi;

[rehber]

- abdullah (ortaokul)
- adem (x anadolu lisesi) [yıllarca ado dediği adam birden adem oldu okullar ayrılınca]
- kaportacı kemal (babası okuldan alıp kaportacıya vermiş) [hani işimiz falan düşerse diye kaporta yazılmış]
- gizeeeeeem [uzatılan ''e'' ler her şeyi anlatıyor, çığ gibi büyüyen bir libido]
- epilasyon tarık [zaman içinde parayı bulup lazer epilasyon yaptırmış, o zamamanlar büyük para, sen ne diyosun be]
- gideri var emel [emelin zamanla kendini geliştirmesi]

buradan da anlaşılıyor ki lise telefon rehberlerimize daha farklı şekillerde yansıyor. daha çok insan zekasının bel altına daha çok çalıştığını gösteriyor bizlere, hiç değilse o yıllarda.

düşünün ki radak üniversite öğrencisi; [siki tuttuk olum, kirli çamaşırlar dökülück şimdi, korkuyorum!!]

[rehber] {alfabetik sıraya göre değildir, uğraşamıcam uykum geldi amına koyim}

- göztepeli kız [henüz adı akılda tutulamamış, o kadar çok karı kız var ki]
- cansu (tipik, sıradan bir kız) [böyle kızların adı unutulmaz]
- cansu'un arkadaşı [trafik yoğun, isimler kalmıyor akılda. bu yüzden çağrışımlar daha etkili hatırlama anlamında]
- mehmet (uzun) [aynı sınıftayız, gereksiz]
- sarı pelin [esmeri de var, karışmasın]
- düzenbaz [o meşhur yalancılardan, adını bile yazamıyorum. o derece yalancı yani. emin değilim ismini doğru söylediğinden, daha makul]
- x [numarası 53x xxx xx xx diye devam eden birisi, hatırlayamadım gizliden bi arim kimmiş bu kevaşe]
- 24654 [hassiktir, tuş takımı açık kalmış]
- fdkjjıd [hassiktir, tuş takımı açık kalmış]
.....
.....

böyle uzayıp giden, diğerlerine oranla daha didaktik, akılda kalıcı, düz mantık ile kurulu bir calllist çıkıyor karşımıza. evet, yaş kemale erdikçe ise bu isimler evrimleşip orjinal hallerini alıyor.

son evrede ki telefon rehberi;

- adem hoplatangenç
- abdullah yarıresmi
- kemal dağınıksever
- gizem kompresöroğlu
.....
.....

isimler anlaşıldığı üzere tam resmiyet kazanmış görünüyor. facebook'unda buna etkisi oldukça fazla nitekim. facebook olmasaydı eskiye dair kimse kimsenin ismini de soy ismiyle beraber rehberine kayıt etmeyecekti. eee gizem leri, burcu ları karıştırmamak lazım değil mi ama..

garip olansa yıllardır üşengeçliğimden hiç bir şekilde edit yapmadığım telefon rehberimde abidik gubidik isimli kimselerin olması. ulan bu evrelerde ben hangi galaxy'lerdeydim çok merak ediyorum şimdi.

''ben kaptan arif, ben kaptan arif.. sikicem! çıkarın lan beni bu kaptan''

Aşk Alerjisi


Postmodern bir alerji.

günümüzde yozlaşmayan hiç birşeyin kalmadığını düşündüğümüz de ''aşk' gibi ulvi bir duygunun artık insanların üzerinde alerjen bir etki oluşturduğunu söylemek mümkün olabilir. para ile satın alınan ruhlara, materyal ile ipotek altına alınan kişiliklere kızarıklık yapan, insan kalbine nüfuz eden bir alerji tipidir.

kızların kezbanlaşmasını, erkeklerin bencilleşmesini sağlamıştır. erkeklerin bacak arasından düşünmesine vesile olan bu rahatsızlık kalbi mühürlemiş, kadın kısmını da yobazlaştırmıştır.

kendini duygusal manada geri çeken bir nesile aşina ederken, seks canavarı haline gelen, libidosu taban yapmış bir neslin üreyip türemesine zemin hazırlamaktadır.

Pareto Kuralı


vilfredo pareto tarafından 1895 yılında ortaya atılan bir kuraldır. bu zat-ı muhterem ingiltere'ye giderek bir araştırma yapmıştır. araştırmanın konusu ingiltere'nin gsmh nin nüfusun hangi segmentleri tarafından kullanıldığını araştırmaktır. araştırma neticesinde ortaya çıkan tablo o günlerden bu günlere gelen 80/20 kuramı olmuştur.

80/20 kuramı hayatın her noktasında işler durumdadır. önemli olan bu kuramın farkında olmak ve yapılan işlerde buna dikkat etmektir.

80/20 kuramı neden bu kadar önemlidir?

çünkü; yaptığınız işlerin %20 si, sonucun %80 ine nüfuzeder.

Sevgiliye Doğum Gününde Su Borusu Hediye Etmek


kendini ancak sıradışı, değişik, marjinal olarak gören bünyelerin yapacağı bir iş/oluştur. bırakın artık sevgiliye yalaka coniler gibi çiçek, takı taklavat almayı. değişimler ilişkiler içinde her zaman olması gereken şeylerdir. değişim olmadığında gelişimde olmaz. nasıl ki kıçı kırık papaz efendi bile her gün pilav yemiyorsa sevgili de aynı şekilde hep aynı hediyeleri almak istemez. her seferinde sevgiliye zencefil kokularını armağan edercesine rutinliği ruhuna ipotek ettirmenin bir manası yoktur. kimi zaman tükürüklü bir öpücük, kimi zaman da sevgilinin ensesine ansızın atılan bir şaplak bile rutinliğin dışına çıkarabilir ilişkiyi.

bu nedenlerle sevgiliye kimi zaman değişik varyasyonlarda değişik hediye yelpazeleri ile yaklaşmak ilişkinin bekası için önem arzederken sıra dışı olmanın da verdiği garip bir ''tarz'' duruşu da beraberinde getirir.

sevgilinize çiçek yerine ibrik, bileklik yerine maşrafa, ayakkabı yerine kürdan, parfüm yerine bir kilo hamsi balığı alın. değişimi gözlerinizle göreceksiniz.

Alafranga Tuvalete Giren Gevşek Erkek


uzun süredir aklımda aslında bu konu. alafranga tuvalet kültürü de nereden çıktı diye düşünüyordum bir gün alaturka tuvalette emmi duruşu pozisyonunda tuğlaları bırakırken. sonra ciddi manada alafranga tuvaletin dış mihrakların bir oyunu olduğunu düşündüm. aklıma bir sürü soru işareti peydah oldu o dakika.

hemen genel anlamda yeme içme alışkanlığımıza vurulmuş bir ket, hem de tuvalet kültürü, sol el klişesi, ibrik, tas gibi genel değerlerimizi iç ettiklerini düşündüm. giriyorsun tuvalete oturacak bir koltuk gibi yapmışlar adamlar. oraya dergi mergi, mecmua, güncel yayınlar, karikatür dergileri falan koyulmuş. arkadaşım koskoca kütüphanelerde bekletilen kitapları yurdum insanı merak edip okumuyor, sen bu alışkanlığı insanlar sıçmaya geldiğinde mi değiştireceksin. gevşeklik mevzusuna henüz değinmedim. erkekler üzerinde yoğunlaştırdım konuyu çünkü alafranga tuvaletlerde taharet musluğu/borusu diye bir şey var arkadaşım. bu erkekler için sakıncalı bir aparat. kadınları karıştırmıyorum bu başlığa, onları ayrıca değerlendiricem. süpriz olsun...

evet, erkekler açısından sakıncalı olduğunu söylüyorum. çünkü alafranga tuvaletlerin taharet musluğu çok sakıncalı. kendi kişiliği ile sorunları olan, cinsel tercihleri arasında henüz bir karaktere bürünememiş erkeklerin taharet musluğunun tazyiğinden etkilendiği bir bilimsel veri ile ıspatlanmıştır. al eline cosmopolitan'ı, yak bir moore, bas ordan anüse tazyiği.. hoop ne oluyo arkadaşım ? neden bu müşkülpesentlik, nedir bu ruhunuzdaki basit gevşeklik. alıcaksın eline ibriğini klasik bir şekilde bırakıp bir an önce çıkıcaksın o lanet yerden.

hem bakın batılıların alafranga tuvaletlerine, bu hareket bilinçli olduğu için kendileri o muslukları kullanmıyorlar. ''anüse o tazyiği vereceğime boklu boklu gezerim daha iyi biraader'' diyor ingiliz samuel.

alafranga tuvalete girip musluk fetişisti olan insanlardan haz almıyorum. onları görünce kabuğu açılmış bir midye gibi hissediyorum kendimi.

Cem Garipoğlu'nun Durumu İçin Endişe Etmek



cem'in 197 gün sonra teslim edilişini televizyonlarda herkes gibi bende izledim. teslim edildikten sonraki kaosu diyelim. sonra emniyet peşimize takılmasın, radara
bağlanmayalım.

ben bu çocuğun toplum tarafından çok haksız bir şekilde eleştirilmesine karşıyım arkadaşım. tamam yemiş bi halt, yapılmaması gereken bir şeyi yapmış, savaşta zalim zulmüne karşı yapılmayacak bir hareket. kurbanların kafası kesilirken bile içimi garip bir hüznün kapladığı ben, şimdi bu çocuğun bu durumuna üzülebiliyorum. ciddi anlamda basın yolu ile türkiye'de ki bilinçli bilinçsiz tüm insanlar sürü psikolojisi ile olayın üstüne gidip kahve köşelerinde, köşebaşlarında kendilerine göre infaz etmenin peşine düştüler.

cem hatalıdır. cem çok kötü bir şey yapmıştır, insanlık dışıdır. ama cem daha küçük bir çocuktur. yani gelişimini tamamlamamış, aklı sikinin ucunda olmaya devam ederken, sapkın bir halet-i ruhiye ile böyle bir yanılgıya düşerek şeytanın eline koz vermiş ve malup olmuştur.

ölmüşle olmuşa çare yok. bu kesin. o zaman biz bu cocuğu kazanmanın yollarını tartışalım. bu masum cocuğun cehennem gestapolarına benzemesinin sebebi ailesinin verdiği eğitimin yeterli olmayışı, ve akabinde ki içinde bulunduğu boşluğun kendisini sapkınlığa ittiği mi? 17 yaşındaki bir çocuğa günde 2000 $ harçlık vermek nasıl bir aklın sağlıklı defosuz ürünüdür?...

herşeyin kararının makul olduğunu bu kazık kadar ebeveynler bilmiyor ise bütün faturayı bu cocuğun üzerine yıkıp enkazların altından vereceği kısık sesli cevapları önemsemek neyin duyarlılığı, hangi vicdanın rasyonelliğdir.

herkes elini taşın altına koyup bir müddet ordan çıkarmasın lütfen..

Yassı Götlü Zenci Kadın Olmadığı Gerçeği


aman tanrım, oohh my gush...

bunu söyleyebilmek için onbinbeşmilyon zenci kadın poposu gözlemlemek zorunda kaldım. amerikan filmleri, dizileri, kozbi ailesi dizisinin tüm geçmiş bölümleri {sanki gelecek bölümü varda}, williams kardeşlerin tüm winbledon maçlarını bir çırpıda izledim. bununla beraber, siyahi rap sanatçılarının klibinde oynayan tüm siyah incilerin götlerini bilgisayar ortamında analiz ederek böyle bilimsel bir yargıya vardım.

kromozom sayıları, dna ve tüm genetik geçmişlerini matris kurallarına göre değerlendirdim. bakın ortaya nasıl bir sonuç çıktı;

aşağıda ki görünüm zenki dişilerin yandan [sağ ve sol] kalça görüntüleridir.

sol profil zenci kadın duruşu ; [ p ] / görüyorsunuz işte, kalçanın iyisinden anlayan bıçkın türk erkekleri olarak, on nemero bir kadın kalçası profili. bel kısmının yukarı tarafına denk gelen grafik aşağıda ki gibi olacak, o yüzden heyecana mahal vermeyin. bacaklarıyla devam eden muntazaman bir kadın kalçası.. tanrım, bu beyaz kadın ırkına bir hakaret mi yoksa.

sağ profil zenci kadın duruşu ; [ d ] / evet, görüldüğü üzere; çıkıntılı bir kalça, belden kavis alan ve muhteşem bir ovalle oluşan bilimsel gerçek. darwin'in akıl erdiremediği tek nokta. ara formların izah edemediği metafor bir zenci götü. ooh my gush..

---

görüldüğü üzere, izlediğim onca film, okuduğum onca dergi [bilimsel lan, hemen heyecanlanma] bana bunu göstermekle kalmayıp, zenci kadın popülasyonu hakkında da bilmediklerimi göstermiştir. hiç bir zenci kadın görmedim ki pantolonunun göt kısmı pot dursun, içine çekilmiş sünepe ürkek bir kaplumbağ gibi görünsün. maşallah hepsi zıpkın gibi...

yani götüne tava ile vurulmuş gibi görünen bir zenci kadın görmedim. eğer gören varsa bu tezi çürütecek anti tezleri ile er meydanına davetkar bakışlar saçıyorum şu anda.

kozbi ailesini de bu mana ile hatırlayıp şükranlarımı sunarak sizlere veda etmek istiyorum. başka konu ve konuklarla görüşmek üzere..

Kendini Tanrıça Zanneden Götten Bacaklı Kız Tribi

şu üç beş yıl içinde varlığını daha da belli eden kızların avmlerde, sosyal ortamlarda kendilerini tanrıça zannedip dünyanın kendi etrafında döndüğüne inandıklarına ciddi ciddi şahitlik etmiş birisi olarak bu kızların bu pervasız triplerinden ötürü kendilerinden hiç haz almadığımı da belirtmek isterim. mutlaka sözlükte de tezahürlerinin olduğunu düşündüğümde de ikinci ve daha sonraki entirilerin de saldırı amaclı yapılacağını biliyorum. sikimde de değil. götten bacaklı olup uzun bacaklı zenci modeller gibi gezip kendini komik duruma düşüren kızlar utansınlar her şeyden önce. ben onlara bakıp sadece taşak geçiyorum. zaten tam bir acı ile kendilerini göremediğim için genelde göz göze gelmiyoruz. gelmek de istemem zaten. ama suçu yine ben onlarda bulmuyorum. insanlar, ve hatta gerzek bazı kızlar tv nin esiri olmuş durumdalar. magazin programları sadece insanların zamanını çalmıyor, insanların çakma rol model eğilimlierini de tavana çıkarıyor.

bu kızlar kendileri gibi olsalar ne ala diyeceğim ama, hem çirkin, hem götten bacak olup hem de dünya modasını fashion tv'den takip edip uygulamaya calısmaları onlarla taşak geçmeme sebebiyet veriyor bolca.

tribin en belirgin özelliği kendilerinin takındığı tavrın, avam havanın kimselerde vücut bulmadığı düşüncesi. halbuki nüfusun çoğu götten bacak ve senin giydiğin çakma şeyleri giyiyor işte.

neyin peşindesiniz lan...

Anadolu'da Eşcinselliğin Daha Yaygın Olması



siz taşra delikanlıları. bu durumdan oldukça rahatsızsınız, ve biliyorum aslında göz yummak istemiyor bir kısmınız. bir kısmınız da olayları biliyor, takip ediyor ve bizatihi içinde konuk oyuncu olarak bile yer alıyorsunuz.

osmanlı içinde fiili livata'dan bahseden bir neslin aşina olmasını bekliyorum. çünkü anadolu'nun çorak topraklarında bu tarz ilişkilere büyük metropollere oranla daha fazla rastlanılmaktadır. olaya biraz benjamin buttonculukla, yani tersten bakalım öncelikle.

istanbul, izmir gibi mega şehirlerin giderek kozmopolit bir hal alması o şehirde cereyan eden her şeye etki ediyor şüphesiz. giyim kuşamdan yaşam biçimine, politik duruştan sanat anlayışına kadar anadolu'dan belirli ve keskin bir biçimde ayrılıyor. durum böyle olunca da anadolu insanı belki yüzyıllar önceki örf ve adetleri içinde yeni dünya düzenine entegre etmeye çalışıyor kendilerini. iki kültür arasında şıkışan, aile hegamonyası içinde kimlik çatışması içine girip ataerkil düzenin sesini kıstığı bu kalabalık ve bir o kadar da sessizliğe mahkum bırakılmış insanlar, bastırılmış duygu konusunda cesaretlilikleri ile son dönemlerde bir birlerine rol modeli olmaktadılar. anadolu insanın tamamı öyle şiirlerde tasvir edilen al yanaklı yüreği dağlanmış çiftçi insanlar değildirler. globalleşen bir dünya içinde onlar da kendi algılarına göre hayatlarını biçimlendirmek isterler. buraya kadar yine insanların kendi seçimleri ile ilgili bazı rasyonel doneleri aktarmış bulunuyorum *. bunlar realitenin sapmayan doğruları şüphesiz.

ikinci evre olarak eşcinselliğin daha yaygın olma sebepleri arasında mutlak ama mutlak suretle az önce altını çizdiğim ataerkil yapının aile içi düzenine etkisidir. hala anadolu'da yüz binlerce, belki milyonlarca hane de insanlar döşekte ve aynı odalarda yan yana, sırt sırta yatmaktadırlar. özellikle kış aylarının soğuk geçmesi nedeni ile erkek cocukları hemcinsleri ile, kızlar da aynı sekilde kızlarla yatmaktadılar. bu durum küçüklükten kortex database'ye işlenir bilinçsizce. ve sonra yasakların öğrenilme yası gelir. dizginlenemeyen, utana sıkıla zihinde vücut sıvılarının yer değiştirmesine yönelik sorular ve onların cevaplarının verdiği yorgunluk halleri. vücut kimyasının değişmesi ama kimseyle bunu paylaşamama halinin verdiği bir sapma süreci. akranlarla aynı şeyleri yaşamanın verdiği fiziksel değişikliğin oluşturduğu ortak muhabbetlerin aslında konuşulmaması gerektiği sanrısının ''eşcinsel ilişki'' yi hem merak uyandıran bir şey, hem de heyecan veren bir şey olarak nitelendirmeleri.

bu durumda beraber yatan, sırtını o zamana kadar birbirine dönüp uyuyan anadolu insanın bir noktadan sonra yine sırtlarını döndüğünü söyleyebilmekteyiz. yalnız ufak bir revizyonla. o tarihe kadar sırtlar bir birine ters dönülürken, vücut keşfi anından sonra sırtını dönerek yatan sayısı sırayla olmak üzere bir (1)' e düşmektedir.

bastırılmışlığın olduğu her mecrada bu tarz matematiksel istatistikler şaşırtıcı olmaya devam edecektir. alkol tüketiminin aynı çok şaşırtıcı bir ilde birinciliği kimseye vermemesi gibi.




doğu bölgesinde bu konu ile ilgili bir jargon bile türemiştir.

yani "bravo" demek lazım bunlara! onca yıl avrupa'da bunu öğrendiyseniz yapacak pek bir şey yok. "kûn" ya da "qûn"den türetilmiş kelimeleri ve "pûşt"u aynı sosyo-kültürel ortamı paylaşanlar olarak pekala anlayabilirim. ama "cinsel sapıklıkla ilgili erkek" allahaşkına ne demek oluyor? kürtçeyi bu zihniyetle mi geliştireceksiniz?

aynı sözlüğün tırki-kurdi bölümündeki "homoseksüel" maddesinin karşısında ise "kendini kadın yerine koyan erkek" gibi iflah olmaz heteroseksist bir önyargı ile karşılaşıyoruz. özgürlük mücadelesi verildiği söylenen bir süreçte, hadi diyelim "kendini kadın yerine koyan" kültürel önyargısını geçelim, "cinsel sapıklık" sorumsuzluğunu ne yapacağız? yoksa kürtçe okuyan erkekler arasında, "eşcinsel" olmadığı mı düşünülüyor. güneydoğu meksika dağlarında eşcinsellik sorun yaratmazken güneydoğu anadolu dağlarında eşcinsellik, ne zaman "sapıklık"tan kurtulacak? bu durum, sözlük gibi önemli bir eserde sorumsuzluk olmuyor mu?

kürtçe'de kûn-qûn eşanlamlı kullanılıyor ve anüs, kıç, göt, makat anlamına geliyor. göt'ten ya da kûn-qûn'den üretilen pek çok kelime bulunuyor, kurdi-tırki'de kûnek, qûnek, qûnde... bildiğimiz ibne anlamına geliyor. panık, panpanok ise sevici anlamına geliyormuş.

3 Aralık 2009 Perşembe

Sokağa Çıkmaya Utanmayan Çirkin Kız


hadi bıraktım sokağa çıkmayı bu çirkin kızlar nedense kendilerine güzel kızların kendilerine duydugu güvenden çok daha fazla güven duyuyorlar. ''allah çirkin şansı versin'' denildiği için sanırım kendilerini çok daha şanslı hissediyorlar. ama benim görüşüm çirkin kızların zaruri olmadıkça dışarı çıkmamaları. kaldı ki türkiye'deki kız popülasyonunun %78,057 si çirkin. geriye kalan kısmı dışarı çıkabilir. gezip çılgın atabilir. bu çirkin erkekler için de geçerli. sesksist olmayalım diye söyledim. hem görüntü kirliliği güzel bir şey değildir.

yani ben çirkin bir kız olsam mecbur kalmadıkça dışarı çıkmam. eyy çirkin kızlar, dışarıya çıkmayın olm. moral bozmayın.

2 Aralık 2009 Çarşamba

Bayramda Kabir Ziyaretine Anlam Veremeyen Kemalist


bayramlar kutsaldır. bayramlar aileleri ve toplumu birbirine bağlıyıcı bir emniyet sibobudur. yüzyıllar boyunca küs olan insanları birbirlerine yaklaştıran değer şüphesiz bayramlardır. bunun dışında bayramların bir çok işlevi vardır. yardımlaşma, akrabalar ve insanlar arasında genel bir dayanışma. bunların hepsi bayramın insanlar üzerindeki otokontrolüdür.

muhakkak ki bayramlar henüz ruhunu teslim etmemiş kişiler kadar bu dünyadan zamanı dolduğunda göçüp giden insanlar için de önemlidir. ölmüşlerimiz, ecdadımızdan bu dünyadan göcüp gidenler bayramlarda ziyaret edilmeyi beklerler kabristanlarında. tabii sadece bayramlarda değil her zaman beklerler ama bayramlarda kabir ziyaretinin anlamı farklıdır. bu da aynı bayramın birleştiriciliğinin yüzyıllar boyunca süregelmesi gibi bir kültür haline dönüşmüştür. ben her bayramda, bayram namazına müteakip olmak kaydıyla abdestli bir şekilde mümkün mertebe kabir ziyareti yapmaya çalışırım. bu çok huzur verici, ruhuma dinginlik katan, egolarıma el frenleri çektirten bir haldir, bu hal benim dünyevi hırslarımın manevi duygularımın önüne geçmesini engeller. hem de kabirdeki ruhların acıları varsa biraz olsun dindirilmesine fayda eder. hal böyle olunca empati yeteneğimi de o göçüp giden ruhlar için kullanıp kendime çeki düzen vermiş olurum ve ben de öldükten sonra arkamdaki nesilden böyle jestler beklerim.

fakat kendisini kemalist addeden çok samimi ve sevdiğim bir arkadaşımla girdiğim garip diyalog bana kemalistlerin bu duruma bakış açılarını kısaca özetledi. aslında genellemelerin yanlış olduğunu ve bunun da onlara dahil olduğunu birisinin bakınız vermesine gerek duymadan buradan paylaşmak istediğimi de belirtmek isterim. evet buda bir genelleme, ve belki bu da yanlıştır. ama yanlışı ve doğrusu ile gözlemlenen rasyonel bir doneyi burada paylaşmakta bir beis görmüyorum.

bu arkadaşımın genel yargısı ve benim de bundan yola çıkarak bu entiriyi sözlüğe taltif etmemin sebebi ölenlerin artık bu dünya ile ilişkilerinin kalmadığı düşüncesi idi. yani ölenle ölünmez, ya da artık ölmüş bir insanın hesabının, dünya account'unun kapandığı ve dünya işlerinin artık onun sonraki kabir yaşamında onu bağlamadığı düşüncesi idi. bu durumu ona kanıtları ile, sabır ve sükunet ile anlatmış olmama rağmen ön yargı kepenklerini bir türlü kaldıramayışım beni derunden üzse de biz anlayışlı ve hoşgörülü olmalıydık. hayatın tüm renklerine saygıyı adeta şapka çıkarırcasına uygulamaya geçmişten programlıydık. onun da ölmüşleri vardı oysa ki, ben onun geçmişlerine dua etmesini, onların kabir gazaplarının bu nedenler hafiflemiş olmasını çok isterdim.

onun bu yöndeki düşünceleri, yani dünyadan bağlarını koparmış insan ruhlarının yalnız kalma gerekliliği düşüncesini tasvip edemezdim. çünkü kültürümüz içinde yer alan ve bize hakkın da buyurduğu gibi transfer olmuş ruhlar her bayramda, özel günlerde ziyaret edilmeyi beklerdi. özetle, bu kemalist [hepsi değil belki] tayfanın bu duyarsızlığı benim kafamda soru işaretlerinin peydah olmasına neden olup ileriye yönelik düşüncelerimde beni endişeye yöneltti.

ne diyelim, allah ıslah etsin diyelim, ruhlar da şadolsun, ölmüş ve ölüm sırası bekleyen tüm fanilerin de bayramları mübarek olsun..

Eylem Yapıyoruz Ayağına Orospu Çocukluğu Yapmak


tarih neden hep özellikle boyle kötü şeylerle tekerrür ediyor bu ülke üzerinde, neden eski degerler alaşagı edilmiş bir fikri olan var mı?. insan ırkının son donemdeki tutarsız davranışı insan kimyasının nasıl bozulduğuna bir örnektir bence. bozulanın sadece domatesin tadının olduğunu mu düşünüyorsunuz?. insan da bu değişim sürecinden, bu asimilasyondan etkilenmiş, değer yargıları hatalar verdirtilmeye zorunlu kılınmıştır. aslında kızgınlığım kuru kuru ''orospu cocukları sizi'' dememle sınırlı değil. küfürlerin varyasyonları da son tahlilde önem arzetmiyor. çünkü benim o ortalığı yakıp yıkan bakterilerin anneleri ile bir derdim yok.

amaç ne bir kere? amaç, makro ekonomik düzeyin büyük bir teşekkül eli tarafından yönlendirilmesine gösterilen tepki. insanların açlık çekmesine neden olduğu düşünülen bir heyeti eleştirip onların ellerini ülkenden çekmelerini istemen. buraya kadar bir şey yok da, peki bundan sonrası neden orospu cocukluğu oluyor.

çünkü ; bir taraftan eşitlik kisvesi altında, ezilenlerin sesi olmanın riyakarlığı ve çirkin maskeler altında ortalığı velveleye verip insanların huzurunu kacırmak. mal ve can kayıplarına neden olmak, insanların özgürlüğüne ket vurmak. birisinin özgürlüğünün başladığı yerde birisinin özgürlüğü kısıtlanır. bu hep böyle. peki orada eylem adı, protesto adı altında insanlar neden diğer insanlara zarar veriyor. neden finansal varlıkların bulunduğu bankalar alaşağı ediliyor. insanların hayatlarına malolan kaosların mimarı neden hep böyle gösteriler oluyor. insan eleştirmeli. insan tepki gostermeli, bunların olumsuz halleri zaten insan kimyasına aykırı. ama bunu yaparken amacından sapmalar gösteriyorsa bunun adı ancak orospu cocukluğudur kimse kusura bakmasın. siyasi ideolojileriniz umrumda değil, hic bir siyasi ideoloji bir başka insanın özgürlüğüne ket vurmamalı. onların rahat bir şekilde nefes almalarına ters düşecek hareketleri bünyesinden barındırmamalı. eğer bunlardan bir tanesini de ihlal ediyor ise ben öyle ideolojinin taa amına koyim. bugün ciddi anlamda çok sinirlendim. klişe bir deyiş peydah oldu son dönemlerde. ''polis olma istediğinin tavan yaptığı an'' ben böyle düşünmedim ama eminim aranızda bir çok kişi bugün polis olmak istemiştir. sözde insanlık adına yapılan, ama insanların yapmadığı bir eylem yüzünden istiklal'de bir kişi kalp krizinden hakkın rahmetine kavusmustur. nasıl bir tiynetsizlik örneği değil mi?

neyse, eylem yapmadan önce tüm sivil kuruluşlar, örgütler kendilerinin nasıl bir hareket içinde olduklarına dikkat etsinler. hayvan hakkı arar dibi değil, insan hakkı arar gibi ses çıkartmaya davet ediyorum. yoksa benim gözümde katmerli orospu cocuğundan öte değiller o taşkınları yapanlar.

Ramazan Bitince Günaha Koşan Dejenere Müslüman

can sıkıyolar bunlar, sonra da benim sinirlendiğimi görüp hayretler içinde hoyratça yüzüme bakıyorlar. tükürüyorum lama gibi aldırmadan, onlar bana saldırmadan...

dejenere olmak tüm kültürler için tehlike arz-ı endam ediyor. dolayısı ile [neler olüyür]P bütün kültürlerin içinde islamı yaşamaya çalışan insan prototipleri olduğundan kelli böyle bir yaklaşımın yanlış olmadığı kanaati ile entarimin ikinci kısa paragrafını tamamlamak üzere noktaya doğru ilerliyorum. *
ramazan'dan önce bin bir türlü ebu cehillik edip ramazan'da ehlileşip, ramazan sonrası için firavun hayallerini aktif hale getiren zamane genlikten, yaşlılıktan ve orta yaşlılıktan bahsediyorum. kronik bir hastalığın zapdedilmez sıçrayışlarının bir resmidir bu. rahatsız oluyorum evet. ramazan'da riyadan uzak kalmayı deneyip başamamış insanların mücadele ruhlarının ramazan'dan sonra limon gibi sıkılıp çöpe atılmasına.

clublerin ramazan'dan sonra sanki günah yazmayacakmış gibi hınca hınç dolmasına kılım arkadaş. içki tüketiminin sanki ramazan'dan sonra meşru hale gelmesinin cebrail tarafından onaylanması gibi bir ironi.

bu müslüman hiç bir şeye koşmadığı gibi günaha koşuyor ramazan'dan sonra. kah mala vurmak, kah içki masasında facebook'a koymak kaydıyla çekilen riyakar donmuş anılar.

biz aslında bunlar için yoğuz lan. yoğuz...

silkinin ve kendinize gelin, siktiredin tyler durden'i, o eğilen de sensin kaşık değil..

Kürt Nüfusunun Seçme Hakkını Ellerinden Almak

her zaman ditatörlük çığırtkanlığı yapan bir milletin seçme hakkını ellerinden alma durumu ile ilintili olarak bölgeye iyi yönetebileceği düşünülen alternatif bir lider gönderilmesi ile vuku bulacak temsil şeklidir. son seçimlerde görünüyor ki, bölgenin salt kimlik adına birilerini hizmetten yoksun olma adına başa getirerek, kürt dayanışması adı altında sikko bir şiar benimseyen, dış mihrakların maşası olmuş egemen ve yayılmacı bir politika izleyen ve bunları sadece demokrasi adına yaptığı iddia edilen bazılarının egemenliğine sunmuş bulunuyorlar.

bu durumda akıllara bir kaç alternatif geliyor. bölgenin okuma yazma bilmeyen, sadece başkalarının yonlendirmeleri ile bilinçli halkın seçim haklarına ket vuran büyük bir kesimin ellerindeki oy kullanma haklarını ellerinden alarak o insanları seçimden mahrum ederek bölge geleceği ile oynamamalarıdır. kaldı ki bunun dışındaki ihtimaller ya da çözüm önerileri bu kadar etkili olayacaktır.

nedir bir diğer alternatif, bu alternatif de bölgenin yine cühela, hayatı nefes almakla sınırlı olan, ya da mecbur oldukları için yaşamsal formları bu şekilde tezahür eden kitlenin ciddi bir anlamda eğitimden geçmesi. anlam karagaşası yaşamamaları için kendilerine bir ögretim paketi hazırlanmasıdır. ikinci alternatifin birinciye oranla hem zamandan, hem de paradan oldukça yüksek parametrelerde olduğu konusunda hemfikiriz sanırım.

o halde bölge haklı eğitim ve bilinç konusunda belirli bir ivme kazanana kadar ellerinden seçme hakkını almak en mantıklısı olacaktır. aksi taktirde bölgenin kaderi ile oynayan ve diğerlerini cahillikleri ile sınırlayan kesim yine çoğunlukla aşırı kırsaldır.

Bir Kemalistin Bayram Günlüğü

kemalist bir bünyenin bayram bayram anılarını içeren duygulardır. en asil duygularıdır;

-sabah 10:00 suları-

sabah erken kalktık, bayağı bir erkendi, saat henüz 10:00. babama Melaba dedim, o da bana melaba dedi.

- saat 11:00 -

umre'den babannem gelmiş. umre nereyse bilmiyorum, pufff bu yaşlılar neden ibiza'ya falan gitmiyolar, blinggg. çok sıkıldım, el öpmek iğrenç bişey, böyle buruş buruş...

- saat 13:00 -

blink !! sıkıldım şu çalan zillerden. ayol şu bayram'da şeker toplama adeti de nerden çıkmış... bir bardak visky'i mi içcem naapsam ki..

- saat 16:00 -

az kaldı, dayan hadi.. biraz sonra akşam olucak ve bayramın bir günü sona ericek.. uff, kaç gündü bu bayram yav.

- saat 21:00 -

oyhş, evde kalabalıklaştı. bu akrabalar da nerden geldi. babam tabularını yıkıyor şu anda biliyorum. halamın başörtüsü var, bu eve girememesi lazım normalde. peruk falan takardı bazen muntazaman.. kınıyorum ve laflar hazırladım babişkoma...

- saat 23:00 -

babamın anneme ''Rakım buzlu olsun'' demesine bayılıyorum. kedi gibi masum.

- saat 00:00 -

kapanış, siyah ekran....

dıııııııııııııt.....

[siyah ekran]

Kemalistlerin Bayramdan Anladığı Tek Şey Tatildir

sabah sabah dilime nerden takıldı bilmiyorum ama pelesenk olması muhtemel bir sözdür. ben bayram vurgularında hiç paylaşımdan, akraba ziyaretinden, fitreden zekattan bahseden bir kemalistle karşılaşmadım. bahsettikleri tek konu bayramın hangi güne denk geleceği, hangi günlerin hangi günlere köprü olup hangi günleri de tatil dalihilinde içine alacağı falandı.

meclislerinde sadece bu konu vardı. hatta bayramda ''bekarlar'' için akdeniz turlarına katılmak için araştırma yapan insanların varlığına da şahitlik ettim. bayram bu bohem tayfa için sadece bir tatildi. sadece zaman değerlendirme aparatı. günah işlemeye bir kaç kişilik davetiye. oysa ki boşuna denmiyor şu sıralar ''aaah nerde o eski bayramlar''..

insanlar yozlaşıyor azizim. bayramların yerlerini ticari kaygılarından ötürü kendilerinden ödün veren amatör ticaretçiler alıyor.

başka ne anlayacatılar ki değil mi sevgili sözlük ahalisi..

Oruç Tutmayanlara Bayram İzni Verilmemesi

uzun zamandır aklımı kurcalayan bir konu. mecliste olsam bunu kesin komisyona sunardım, yasa teklifi, kanun hükmünde kararname ya da başka muadil bir yolla dile getirdim. ama burdan sesimizi duyurmak ordakinden daha zor.

evet arkadaşlar, mü'min kardeşler, Mü'min olmayan arkadaşlar, mü'min olup da ateist ayağına yatan kolpa marjinaller, made in chine ateistleri, yan sanayii kemalistler...

ben oruç tutmayıp bayram iznini çatır çatır alan insanların varlığından haz almıyorum. hem oruç tutmayıp hem ramazan ayını dışlayacaksın bir de üstüne bayram izni gelince sevinçten takla atacaksın. şeker yiyip baklava ikramlarına dudak bükmeyeceksin. riyakarlığın, içten pazarlıkçlığın, istemem yan cebime koycuğuluğun da bu kadarı diyor, oruç tutmayan [mazereti olmadığı halde] kişileri bayramda çalıştırıcaksın. bunun tespiti zor da değil aslında. anlarsınız. kolay yani, yazmıcam burda nasıl anlaşıldığı ama siz übermench insanlar olduğunuz ve zeka seviyeniz deniz seviyesinde olduğu için anlama konusunda pek bir kıtlıkla karşılaşacağınızı pek sanmıyorum.

bayram iznini hakeden oruc tutan insanlardır. ayrıca bu bayram bazı marjinal sevimli denyolar tarafından ''Şeker bayramı'' olarak dillendirilmektedir. o zaman kurban bayramı da kavurma bayramıdır, mangal bayramı kıyma bayramıdır.

ne düz adamlarsınız lan. sizi alkol testinde klaus'un ayaklarının altına koymak var ya neyse...

İzmirli Kadınların Kevaşeliğe Eğilimli Olması

''vayyy baboo, vışşş, başımıza bu da mı gelecekti?'' tepkilerini vermeden önce en aşağıdaki bakınıza bir göz atınız. sonra okuyabilirsiniz.

-----------

şimdi efendim, izmirli kadınların her daim güzel, bakımlı ve kendi hegamonyalarının sultanları olarak lanse edildiğine şahitlik etmiş bireyler olarak, izmir kadınlarının diğer illere oranla daha serbest, ataerkil hiyerarşik düzenden kendilerini soyutlamış ve kararlarını yalnız başına alan, kendine buyruk, ayakları yere basan bireyler olarak tanımışızdır. bu durum izmir kadınlarına muntazam bir özgür hareket kabiliyeti kazandırmıştır. bu hareket kabiliyeti toplum içinde şekillenmiş ve alışılagelmiş bazı norm ve tabuların yeniden vücut bulmasına neden olmuştur. izmir kadınları erkek otoritesinden kurtularak türkiye iç dinamiklerinde kadın hakları anlamında ve ''erkeklerden bağımsız özgür bir yaşam'' şiarını benimseyerek tüm kadınların özgür iradelerini kullanmasında bu manada öncülük etmiştir.

şimdi bu şu demek oluyor; kadın, erkek himayesi altından çıktığında kendi modern yaşantısını seçen, oynadığı oyunun kurallarını kendisi koyan ve bu kurallara istediği gibi riayet eden bir birey haline geliyor. kendi parasını kazanıp kimseye hesap vermeden ayaklarının üzerinde duran kadınlar asi ruhlu ve hesap verme dürtüsü barındırmadan istedikleri gibi vur patlasın çal oynasıncılık oynuyorlar. özgür hareket kabiliyeti de işte tam burda devreye giriyor. istediği gibi ve gönlünce felekten bir hayatın kapıları aralanmış oluyor. işte bu söylediğim kadın tanımına en çok izmir'de rastlayabiliyoruz. netekim eşlerinden boşanan kadınların sayısıda en çok izmir'de göze batıyor.

bu izmir dilberleri güzellikleri ile dikkat çekerken, modern düşünceleri ve kendilerini geliştirip aydınlıkları görme yetileri ile dünya'da zevk-i sefa içinde yaşayıp gidiyorlar. demek ki bazen kadınların çok fazla modernite sevdalısı olması beraberinde bazı aksaklıklarıda yanında getirebiliyormuş. internetten tanışıpta sınırları olmayan ve ahlaksızca sohbet ettiğim kadınların bir çoğunun izmirli olduğunu öğrendiğimde böyle bir şeyin olduğu konusunda artık fikirlerim sabitleşmişti. evet, izmir kadınları kevaşeliğe eğilimlidir.

/bkz/ [Bu da dahil bütün genellemeler yanlıştır]

Arog'da Darwinistlere Hakaret Edilmesi !

Arog filminde Cem Yılmaz'ın maymuna kayması sonucu ortaya çıkan hakarettir.

biraz edep, biraz ar yahu. nedir bu kutsal değerlere hakeret modası anlayabilmiş değilim. büyük bir çoğunluğun ''atamız'' dediği, maymundan evrimleşerek araform süreçlerinden filtrelenerek insana dönüştüğüne biat ettiği bu masum ve aydın insanların saf ve temiz inanç ve itikatlerine saldırıdır.

hiç tasvip etmiyoruz. mizah maymunların, şey pardon, insanların atalarıyla alay etmek değildir.