21 Aralık 2009 Pazartesi

Dışkı Adamın Market Hikayesi


deneylerime göre tek başına dayak yemek zorunda kalmaktan daha da zor bir durumdur eski sevgilinin ağzına vermek... evde, yarısına kadar geldiğim şiirimi tamamlarken birden elimin uzandığı kasenin boş olduğunu farkettim. içinde bir bok yoktu gerçi. parasızım olm ne zamandır çalışmıyorum. içi boş kaselerle boş soğuk bardakları dudaklarıma değdirmekle kendimi avutup şiirlerimi yazıyorum. antoloji'de yayımlıyor, dalgama bakıyor, öldükten sonra “üfff şok güzel bir yazarmış, şairmiş” demelerini hayal ederek ereksiyon oluyorum. bu ereksiyon tabii ki ruhsal manada bir ereksiyon....

karnım çok acıkmıştı. günlerdir, aylardır yemek yemiyordum. Çekirdek, fındık fıstık kabuğu üfeliyor; onları suda ıslatıp yutuyordum. arada bir de şevket amcanın güvercinlere attığı yemleri kuşların önünden; kavga bela, gaga darbelerine aldırış etmeden; alıyordum. yavşaklar beni bir keresinde yumurtalarını çalarken yakaladılar. gözümü oydu bi tanesi. pezevenk... param olunca sapan alıp inşaattan tel büküp ananı sikicem... deşicem karnını, hıncım var... gulululuymuş, hain acımasız ayrodinamikçi piç...


neyse, umutlar tükeniyordu yavaş yavaş. adidas marka ayakkabının yan komuşuların kapısının önünde duran cannnnlı halini görene kadar. başımın üstünde yanan lambaları söndürdüm hemen. ekonomi devri malum. öğretmediler mi lan size hiç dallamalar..

aldım adi'leri. annemin terliğini giydim tabii. parmaklarım ucundan çıkmadı. yaa şaşırdınız di mi ibneler.. annemin terlikleri sabo olum. delikli beyazlarlardan. salak mı olm annem, kışın da giyiyor kadıncağız...

pijamam vardı üstümde. adidas, yeşil çizgili. çakma ama. 10 lira demişti adam. Pazarlık yaptım 2,26 TL’ye versin diye. sonra kavga ettik onun içindeki atleti pantolonun üzerine çıkıp her yeri kızarana kadar. sonra “allah belaaanı virsin al lan para neyim istemiyom” deyip başından kovmuştu beni. işte o aşortman vardı üstümde. osuruktan kıç kısmı kahverengi olmuş, nitrik asit orasını inceltmiş. umrumda olmadı ama. ayağımda sabolar, kıçımda yeşil adidaslarım (çakma)..

yolda yürüyorum, bizim tikky cengiz abiyi gördüm. “hoop abi naber yaaa”..”iyi kardeşim senden ne haber”...

diye karşılık verdi.. heheh oltaya düşmüştü !! ^'+'^+'^+'^


“idare eder yaa abi. ne dicem, geçen bizim aşağı katta oturan ağma bir arkadaşım var, güzellik olsun diye ona bir ayakkabı aldım adidas'tan. çocuğa küçük gelmiş, amına koymuş ayaklarının. yazık söylememiş bizlere de, gücenmiş. yüzündeki limon kıvamından anladım ayaklarını sıktığını”

“eeee” dedi cengiz abi..

“işte kullanıldığı için geri de iade edemiyoruz ürünü” dedim ve ekledim “abi bu ayakkabı tam sana göre, 20 liraya veririm valla, hem köre de bişeler alırız haa sevaba girersin” ....

“lan göt” dedi ve ekledi “geri iade denmez ona, kırmim ağzını burnunu hanzo, anlatım bozukluğu o, iade zaten geri vermektir” dedi. utancımdan kırmızı oldum. sonra pembe, ve sonra düzeldim...

“hadi lan alayım bari. sevap kazanalım bi kere de amına koyyim” dedi. hay allah razı olasıca. 20 lirayı aldım ondan. doğru migros yolunu tuttum...

içeri girdim ve “selamun aleykum” dedim. cins cins bakan kasiyer cocuğa nah işaret yaptıktan sonra reyonları dolaşmaya başladım..


bir de ne göreyim!!!!! patates soğan reyonu. çok severim. patates soyarken kendimi muntazam bir hayal deryasının içinde hissederim. aynı şekilde soğanda da öyle olurum. kokteyl sonrası bir kadının abiye kıyafetlerini çıkarıp cücüğüne ulaşmak gibi. hemen aldım bir poşet ve başladım patates soğan doldurmaya. o esnada çok sevdiğim kedi maması reyonunu fark ettim. çok severim. kedi maması yemediğim günler kendimi eksik hissederim..

topuk sesleri uzaktan kulağımı cırmalıyordu. Bebek sesinden sonra en sevmediğim ses!!

Kadın ökçelerinin yere teması ile çıkan ses kalabalığı. Çok gereksiz bence...

Küt küt küt tak tuk çat pat.....


Kafamı kaldırdım.. amanın, o da ne ... eski sevgilim lan bu. Yanında da yaşlı bir adam. “vay godoş” dedim...

Çıtırı almış keyfine bakıyor. Ama migros’tan da alışveriş yapmayı ihmal etmiyor. Arkalarında genç bir adam daha. “o kim lan” der gibi baktım, “sana ne lan çük” der gibi baktı. Bi daha da bakmadım çünkü italyanca küfür etmiştim ona... anlamadı. Siklemedim ve siktiroldum gittim...

Doğa olayları beni derinden etkiler. 17 ağustosta çok üzülmüştüm yaşanan olaylara. Arkadaşlarım kaftiye çıksa da benim gönlüm razı olmadı. Çok pis kavga etmiştim onlarla. Götlerdi...

Zelzele oldu biz marketteyken. Yaşlı insanlar ölümden çok daha fazla korkarlar. Nedendir bilmem ama kendilerini ölüme daha yakın hissettikleri için olabilir. Arkasında duran hafif kumral, uzun boylu, jilet gibi giyimli adam; yaşlı adam nereye giderse tekerlekli sepeti peşinden sürüyordu neşeli bir filistinli çocuk edasıyla. Gözleri boncuk gibiydi piç kurusunun. Haribo almıştı çünkü kendisine paket paket.......

Zelzele yaşlı adamı çok korkutmuş olacak ki adam birden dışarı kaçtı “allaaaah” diye kükreyerek sadri yıldız gibi. Arkasından sadık dostu olan koruması da... tuvalete bile peşinden girer ibrik tutarmış. Biraz sonra eski sevgilim söyledi...topuklarına sıctığım....


market boşalmıştı erkenden benimle ters orantılı bir şekilde. kimse kalmamıştı o koca markette eski sevgilimin gözlerinin içinde yaşattığı ben dışında. Tabii ben ve o da vardı olm..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder